SON DAKİKA
BAŞI BELLİ, ALTI CEHENNEM!..Avrupa bayanlar basketbolunda, potanın eceleri, Euroleague finalistleri Fenerbahçe ile Galatasaray… İlk kez Avrupa’da, bir spor etkinliğinde iki takımımız Kupanın adayları … Yenen yenilen kim olursa olsun, Şampiyonluk bizim olacaktı… Ve Galatasaray’ın sultanları, finale yenilmeden gelen Fenerlileri yenerek, Avrupa şampiyonu oldular. Kupayı kazanan Sarı-Kırmızılıları yürekten kutlarım. Final oynayan Fenerlileri de alkışlarım. Futbolumuzda ulu-orta kullandığımız “Üç Büyükler, Dört Büyükler…” Kanımca bu deyimler anlamsızlaştı. Alkışçısı çok olan takımlar, alkışçısı az olan takımlar dersek, daha doğru olur. Haftalardır az alkışlı takımlar, bol alkışlı takımlara kök söktürüyorlar. Maçların sonuna doğru, hem oyuncular, hem seyirciler ve de yöneticiler, ecel terleri döküyorlar. Kıt alkışlı takımlar düzgün, göze hoş gelen, bol pozisyonlu oyunlar sergilerken, açıkçası takır takır futbol oynarlarken, bol alkışlı takımlar gol pozisyonuna bile zor giriyorlar! Onları kimse alkışlamazsa da ben yürekten alkışlıyorum. Futbol yorumcuları da biraz insafa gelip, alkışı kıt takımlarımıza arka çıksınlar artık… Gerçekte ne Galatasaray, ne de Beşiktaş ve Trabzonspor, zihinsel olarak şampiyonluğa hazır değillerdi bence… Bunların nedenleri vardır tabii. Son haftalarda özellikle deplasmanlarda , bir puana bile şükreder durumlara düştüler. Trabzon eski buldozer takım değil… Beşiktaş kaç kezdir, maçların sonunu getiremiyor… Galatasaray dış sahalarda kabus içinde… Fenerbahçe, bu puan farkına değin, rahat futbol oynayamıyor. Geçmiş yıllarda, “Fener kaç atmış bu hafta…” diye sorulurken, artık, “Aman ara kapanmasın” telaşındalar. Galatasaray, Sivas’a yenildi. Beşiktaş rahat kazanması beklenen Konya maçında ancak berabere kaldı. Trabzon da öyle; 2-0 önde götürdüğü maçı 2-2 ile noktaladı. Ne var ki, sözünü ettiğim bu üç maç, 10 dakika daha uzasaydı, alkışı bol takımlarımız, hezimete uğrarlardı. Fenerbahçe'nin Antalya karşısında 4- 1’lik yengisinde, sanırım arkasından gelenlerin sözünü ettiğim durumları da etkili olmuştur. Üniversite yıllarımda İstanbul’un üç büyükleri, Kelle İbrahim’in Beykoz’undan, Kör Galip’in kaptanlığını yaptığı Vefa’dan, bir de okul takımı İstanbulspor’dan çok çekinirlerdi. Kazara bu takımlarla berabere kaldıklarında, hele yenilgiye uğradıklarında, “Büyüklerin oyuncuları” birkaç gün ortalıkta görünmezlerdi; utanırlardı açıkçası... Şimdilerde böyle saflık beklemek güldürür insanı... Özet mi? Özet şu: Futbolumuz karmaşa içinde… Bir seyirci olarak maçlardan haz almaz olduk. Birbirimizin huyunu suyunu bildiğimiz yerli teknik adamlarımız, yabancıların hep gerisinde tutuluyor. Yerli futbolcular için de bu durum açıkça ortada. Ve bu yaklaşım futbolumuzda bir dengesizliğe, giderek kamplaşmalara, soğukluklara neden oluyor. Takımlarımız bütünlüklerini, “Takım Olma” düşüncesini yitiriyorlar. Federasyondan memnun olan bir Allahın kulu yok… Yöneticiler düşman kardeşleri oynuyor. Kırıcı, yaralayıcı demeçler, konuşmalar günlük yaşamın bir parçası olmuş. Seyirciler birbirlerini “ÖTEKİ”leştirmiş. Küfürler, sahaya yabancı madde atmalar, kavgalar bitmiyor… Ligin üstü belli olmuş gibi… Ya altı? Altı tam bir cehennem… Bu makale 412 kez okundu Yükleniyor...
|