SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() BİR TAKIM YARATMAK...![]()
Bir takım yaratmak
“Önce yetenek yaratmak önemlidir eğer fırsatınız yoksa bunun için çok çalışmanız gerekir. Ardından şehri toparlamak önemlidir. Siyaset sporun içinde dolanıyor. Takımı bir aile gibi yapmalısınız. Yemek masalarını düzenlemede 12, 8, 6 kişilik masalar kurmalısınız. Daha sonra U düzenini kullanabilirsiniz. Yemek için oturanların kimlerle yan yana olduklarını analiz edin. Maçlarda seyirci takımın ateşleyicisidir. Eğer yeterli sayıda seyirci yoksa orada problem var demektir. Yaşlı ve bakım gerekli vatandaşlara gidin. Onların maça gelmelerini sağlayın. Sonra özel gereksinimli insanlarımıza… Sanayideki egzoscu, kaportacılara ulaşın. Onlarla tribünlerin üçte ikisini doldurursunuz. Biz bunu yaptık. Ardından taraftar grupları size gelirler. Bunlarla uğraşmak kolay değil fakat zor da değildir. Şehri laboratuvar haline getirin…”
Bu cümlelerin sahibini bir müddet daha yazmayacağım. İsterseniz devam edeyim:
“Takımlarda ‘Papaz’ futbolcular bir de ‘Çakal’ futbolcular bulunur. Bunları çok iyi analiz etmek gerekir. Antrenörler veya Teknik direktörler antrenman ve maçlarda bu özellikli oyuncularla daha fazla uğraşmak zorunda kalırlar. ‘Ortak aklı inşa etmemiz gerekir.’ Algı olguyu yönetir. Empati yapar olmak lazım. Hayatımız yarışla geçecek. Dolayısıyla yaptığımız iş, parametresi oldukça fazla olan bir uğraştır.”
Sanıyorum yeterli. Bu sözlerin sahibi, 2002 yılında Dünya Üçüncüsü olan Futbol Erkek Milli Takımımızın Meneceri olan Can Çobanoğlu’na ait. Spor Bilimleri Fakültesi öğrencileri, Spor Bilimleri Derneği üyelerine yönelik düzenlenen bir konferans esnasında aldığım notlardan yararlanarak bu satırları size iletiyorum. Ağırlıklı olarak Spor Yöneticisi adaylarına seslenen Çobanoğlu, milli takımımızın Güney Kore-Japonya macerasını anlatması yanında Denizli Spor için yaptıklarını da bizlerle paylaştı. Bu yazının ilk iki paragrafı Denizli’de iken onun yaptıklarının bir parçasını oluşturuyor.
Bizim takımızın durumu ortada. Sahipsiz diyenler, hocaya kafayı takanlar, yanlış transfer politikası diyenler, vb…
Aslına bakılırsa eski dönemlere göre değişen bir şey yok. Uzun bir mücadele sonrası bu aşamaya gelen futbol takımımızın çok daha başarılı olmasını beklerdik. Ama bu işin yönetim, hoca kadar antrenman boyutunun olduğunu unutmamak gerekir. Türkiye’de antrenman yapılmıyor. Bilime uğrayan yok.
Futbolcularımızdan herhangi birine sorun, “Sizin sabah yatakta iken istirahat nabzınız kaç?” diye, inanın bu soruya hiçbirinden doğru bir cevap alamazsınız. Çünkü, ‘ne gereği var kardeşim, çıkarsın maça, basarsın topa oynar gidersin’ anlayışı yaygın biçimde hâlâ taraf bulmaktadır.
Bir süre Yönetim Kurulu üyeliği de yaptığımı bu kulübün futbol takımı kendisini toparlamalıdır. Azim ve çalışkanlıkla bu iş kotarılabilir. Bulunduğumuzun ligin önemini herkes kavramalıdır. İstekle, canla-başla mücadele eden birkaç yönetici arkadaşımı tanıyorum. Onları küstürmemek gerekir. Her koşulda seyirci, her koşulda taraftar olmayı sürdürecek binlerce insanımızın varlığını unutmamak gerekir.
Ama takım, beklentileri sergileyecek oyununu oynamalıdır. Bunun arkasında neler olduğu bir başka yazımda paylaşacağım.
Yeşil- Siyah önemli bir markadır. Bunun değerini yükseltmek için farklı yöntemlerin kullanılması gereklidir. Hem de hızla...
Bu makale 183 kez okundu Yükleniyor...
Yorumlar yüklenirken lütfen bekleyiniz...
|