SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() ESKİLERDEN- YENİLERDEN...![]() Sesimizin yeni yeni erleştiği yıllarda her mahallenin bir futbol takımı olurdu. Kendi aramızda topladığımız paralarla bir top alırdık; bütün sermayemiz o… Hiç kimsenin ne futbol ayakkabısı vardı, ne de forması… Herkes günlük haliyle, günlük ayakkabısıyla… Babamızdan azar işitmemek için, her oyun sonrası boyacıya uğrar, ağzı burnu çarpılmış, çarıklaşmış ayakkabılarımızı boyatırdık. Ama her çocuğun kafasında bir idol vardı. Hele Ulusal takımımız Yunanistan’da Yunanlıları 3-1 yenince herkes, gollerimizi atan Fenerli Küçük Fikret (Kırcan), Beşiktaşlı Şükrü (Gülesin), Fenerli Lefter kesilmişti. Savunma oynayanlar ya Çengel Hüseyin (Saygun / Beşiktaş) ya da Vefalı Kör Galip (Haktanır ) olurdu. Bir de Vefalı Rahmi vardı. Fazla hırçın bir futbolcu olduğu için ulusal takıma çağrılmayan… Kaleciler hep Fenerli Cihat Arman’dı. Ben biraz Lefterci, biraz Şükrücü idim... Futbol ayakkabılarına Lise takımında oynamaya başladığımda ulaştım. Maç sonunda herkes botlarını malzeme odasında saklamaya çalışır, birbirimize, “Botuma dokunmayın ha!..” derdik. Burada iki noktaya değinmek istiyorum. Ulusal maçların havası başkaydı. Maçları gazetelerden okurduk. Sonra bazı maçlar radyodan verilmeye başlandı. Eşref Şefik diye renkli, esprili bir spor adamı çıktı ortaya; maçları anlatırdı. Boğazı kurudukça, “Müsaadenizle şu sütümü içiyim efendim!” der, güldürürdü bizi… Ulusal Takımımız yenildiğinde, kimse futbol konuşmak istemezdi; gerçekten üzüntülü olurduk. Bir de o yıllarda başta Fenerli Lefter Küçükandonyadis olmak üzere (Yunanistan’a attığı gol hep övgüyle konuşulurdu), Çaçi ( Beşiktaş), Santrfor Garbis İstanbulluoğlu (Vefa – Üç büyüklerin belalısı; Ermeni kökenli), Rober İsaak Eryol (Galatasaray) gibi çeşitli kökenli sporcularımız asla ötekileştirilmediler. Onlara Ulusal formalarımız giydirildi. İstanbul futbol seyircileri bu adları içtenlikle alkışladılar... Son yıllarda futbol piyasası Afrikalı futbolcularla kaynıyor. Yalnız bizim ülkemizde değil, bütün Avrupa ülkelerinde de durum bizdeki gibi. Irkçı gösterilere ağır cezalar getiriliyor ki, doğrusu da budur. Bence genç yaştaki bu yabancı sporculara ilgi gösterilmeli, gelecek vaat edenlere, özellikle olanlara fırsat tanınmalıdır. Maharet aracıların, şişirmelerine kanarak çuval dolusu para vermek değil, cevheri iyi keşfetmekte… Önümüzdeki bu yabancı futbolcu potansiyelini iyi değerlendirmek gerekir. Vatanlarından uzakta, çoğu zor koşullar altında yaşayan bu kimseler, unutmayalım ki, kurtuluşu bir spor dalında tutunmaya, yükselmeye bağlamış durumdalar. Bunların arasından iki üç kişi çıkarabilirseniz, tüm masraflarınız karşılanmış olur. Daha iki üç hafta öncesine dek birbirlerine öfke ile bakan futbol seyircileri, Gezi Parkı’nda, formaları sırtlarında yan yana, kol kola resimler vermeye başladılar. Bu resimler saplantılardan uzak, gerçekçi bir gözle değerlendirilmeli… Unutmayalım ki 75- 76 milyonluk ülkemizde bir arada yaşamak zorundayız. Pusuda bekleyen atmacalara yem olmayalım; bu toprakların değerini bilelim…
Bu makale 433 kez okundu Yükleniyor...
|