SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() İNÖNÜ STADI...![]() Yapılar da insanlar gibi… Doğar, anılarla büyür, görevini yapar ve zamana karışırlar… Cebimizde paramızın olmadığı öğrencilik yıllarında, Gümüşsuyu merdivenlerinin başladığı yerde, İnönü Stadı’nın Gazhane tarafındaki kalesini gören parktan seyrederdik maçları… Çoğu kez stattan yükselen seslerden anlardık, hangi takımın gol attığını... Anılar, insan yaşamının önemli bir parçası… Belleği kaldırın, anıları silin, yaşam tatsız tuzsuz bir kavga olur çıkar. İstanbul Teknik Üniversitesi… Gümüşsuyu Öğrenci Yurdu… İnönü Stadı… O statta Futbol Hakemliği Kursu… Öğretici ünlü hakem Sulhi Garan… İnönü sahasında uygulamalı penaltı çalışmaları… İstanbul Bölge Hakemliği… Hakemlik paraları (Yurt parası 20 lira iken, yan hakemlik 15, orta hakemlik 25 lira) Ve de maçlara serbest giriş kartı… İnönü Stadı, futbol meraklısı yüz binlerce insanın kafasında anılar bırakarak kendini yenilenmeye terk ediyor… Beşiktaş, iki yıl sonra yepyeni bir stada kavuşacak. Şimdiden hayırlı olsun diyelim. Ben, bu sahada Süleyman Seba’yı, Gündüz Kılıç’ı, K. Fikret’i, Lefter’i, Can Bartu’yu, Metin’i, Recep’i, İtalya dönüşü Şükrü Gülesin’i, bir emekliler maçında Baba Hakkı’yı, Kaleci Cihat’ı seyrettim. Bu adlar futbolumuzun yüz akı sporcuları idiler. Resimler geçiyor gözümün önünden… 5 – 4’lük Beşiktaş- Galatasaray maçında Galatasaray’ın amigoluğunu yapan Milli takımın santrforu Reha Eken… Metin Oktay’ın fileleri yırtan golü… Yenilmez takım Macarları 3-1’le uğurlayan Millerimiz… Real Madrid’i çıldırtan Beşiktaş kalecisi Varol… Kafası kanlar içinde kalsa da, oyunu terk etmeyen Fenerli Basri: Mehmetçik Basri… Beykoz takımının teknik- başı, eski futbolcusu Kelle İbrahim vardı; üç büyüklerin belalısı… Takımı bir gol atınca, saha kenarında yere bağdaş kurmuş oturan Kelle İbrahim bağırırdı… Çök… çök… Bu golün üstüne yatın demekti. Ve öyle olurdu… Dolmabahçe’den Beşiktaş’a giden ağaçlıklı yolu çok severdim. Sınavların kötü gittiği günler, Gümüşsuyu Yurdu’ndan çıkar, merdivenlerden ağır aksak iner, ta Beşiktaş’a dek yürürdüm. Beşiktaş’ta iskele kahvesinde bir şeyler içerken, Boğaz’ı seyreder, efkâr dağıtırdım. Hep sevdim civelek kadın kalçalı Maçka kıvrımını Dolmabahçe’den Beşiktaş’a giden ağaçlıklı yolu Öpüşleri yerde kalmasın ey gök insana bağışla bunu Kargacık burgacık yıllar arasında anılar ne ki Birazdan gün vurur Kabataş’ın yorgun vapurlarına İlk kez dudaklanan bir gelini andırır köpüklü sular Ne sesi ne soluğu her şey akar gider saklı- gizli Statsız bir Dolmabahçe’den geçmek kolay mı? Hüzün çöker insanın yüreğine. Bu makale 389 kez okundu Yükleniyor...
|