SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() KAPTAN MI, NE KAPTANI?..![]()
Futbol oyunu, bir kurallar uygulaması gibi görünse de, yazıya dökülmeyen öyle özellikler taşır ki, bu durum hem futbolun çekiciliğini arttırır, hem de seyirciye verdiği rollerle, insanları sarıp sarmalar. Yoksa bütün TV kanallarında yer alan sayısız futbol konuşmaları, hiç reyting kaybetmeden sürüp gidebilir mi ? Demek ki alan memnun,satan memnun. Ne var ki, ben kendi payıma memnun değilim. Neden ? Bu gün değineceğim bu konulardan birine.
Biliyoruz ki, 11’er kişilik futbol takımlarının bir kişisi, takımın kaptanıdır. Kolunda bunu gösteren bir pazıbent taşır. Oyun başlar başlamaz, Teknik Direktör durumundaki kişilerin etkinliği yarı yarıya düşer. Bakmayın siz, saha kenarında asarım, keserim havasında olmalarına. Hareket sahaları çizgiler içine alınmıştır. İşte tam burada takım kaptanlarının etkinliği çıkar ortaya. Ne yazık ki, uzun yıllardır sahalarımızda takım kaptanlarını sadece kollarındaki pazubentlerden farkediyoruz; daha çok oyundan alınırken pazubenti verecek adam ararken … İlkin şunu söylemek isterim. Siz takım kaptanı seçtiğiniz kişiyi zırt vırt oyundan alırsanız, onun kaptanlığı maptanlığı kalmaz. Takım kaptanı ciddi biçimde sakatlanmadan takımını bırakamaz; bırakmamalı. O teknik direktörlerin, saha içindeki eli- kolu, gözü- kulağıdır. Evet, bizde uzun zamandır takımlarımız kaptansız oynuyorlar bu oyunu. Taç mı atılacak, bakıyorsunuz top iki üç el değiştiriyor. Frikik mi atılacak? Biri topa vurmak için topu yerleştiriyor noktasına, diğer biri geliyor, onu itiyor, topun arkasına kendi yerleşiyor. Herkes seyrediyor, biz seyirciler de … Hele penaltılar? İki elimiz yüreğimizde; acaba kim atacak ? Belli değil ki. Bu durum futbol adabı ile bağdaşmaz. Çünkü, maçtan önce oyun içinde kimin hangi görevi yapacağı açık açık belli olmalıdır; belirtilmiş olmalıdır. Ve de takım kaptanları olayı bizim gibi seyredip geçemezler… YA YABANCILAR! Size seyretme şansı bulduğum bazı kaptanlardan söz edeceğim. Fenerbahçeli Küçük Fikret (Kırcan). Sağ- açık oynardı. Kale önünde kazanılan bütün frikikleri o atardı ve de topu önüne arkadaşları koyardı. Süratliydi, golcüydü; gollük ortalar yapardı. Seyrettiğim yıllarda ne kendi takımından, ne de rakip takım oyuncularından, onun ne itildiğini gördüm, ne de kendisine bağırıp çağıranı. Çünkü o Fenerbahçe takımının onuru idi. Yenmek, yenilmek ondan sonra gelirdi. Vefalı Galip Haktanır (Gözünün biri kusurlu olduğu için kendisine Kör Galip derlerdi) O yıllar İstanbul takımları kendi aralarında oynarlardı. Kaptan Galip, o dönemin üç büyüklerine (Santrhaf oynardı) takımının orta gerisinde tek başına kafa tutardı. Ve İlerlemiş yaşına rağmen, müthiş bir oyun kurucu idi. Onu rakip takımın seyircileri bile alkışlardı. Dr. Vedii Tosuncuk – Beşiktaş: O yıllarda Beşiktaş havadan uzun paslarla oynayan bir takımdı. Genellikle uzun boylu futbolculardan oluşurdu takım. Vedii, Milli Takımın ve Beşiktaş’ın sol beki idi. Şimdilerde 6- 7 Beşiktaşlı bir topu çıkaramazken, yavan goller yerken, hep Kaptan Vedii’nin uzun top çıkarışlarını ve müdafaasını nasıl rahatlattığını anımsarım. Bir de çirkeflik yapmaya kalkan takım arkadaşları olursa onları nasıl kovaladığını, nasıl hizaya getirdiğini … Gündüz Kılıç: Onu çok az seyredebildim; epey yaşlanmıştı. Takım içinde bütün oyuncuların gözü onun üzerinde olurdu. Santrfor oynardı; oldukça uzun boylu biriydi. Hakemlerle diyalogu onda gördüm.Çığırından çıkma durumu gösteren oyunu dengelemeye dönük tavrı ile hakemlerin saygısını kazanmış biriydi. Sonra da takımın Teknik sorumlusu olarak uzun yıllar Galatasaray’a hizmet etti. Metin Oktay’ı Türk Futbolu’na kazandıran adamdır Gündüz Kılıç… Bu verdiğim adlar, yuh yemeden futbolunu noktalamış, onurlu sporcularımız idiler. Onları şükranla, içtenlikle anıyorum... Bu makale 530 kez okundu Yükleniyor...
Yorumlar yüklenirken lütfen bekleyiniz...
|