SON DAKİKA
ÖZE DÖNMEK ŞART!
İstanbul’un üç büyükleri ülke futbolunun varlık nedenidir dersek, bu bir abartı sayılmamalıdır. 100 yılı aşmış takımlarımız bunlar… Futbol tarihimizde önemli yerleri var. Taraftarları, şampiyonlukları, marşları, şarkıları, efsaneleri iç içe… İstanbullulara, Trabzon’u da eklersek, Dört Büyükler resimlenir. Bu resim içinde adları kulübün adı ile özdeşleşmiş futbolcular, kaptanlar, başkanlar, yöneticiler ve de seyirciler vardır. Örneğin Karınca Ezmez Şevki, sadece Galatasaray’lıların değil, bütün İstanbul seyircilerinin alkışladığı, sevdiği sembol bir amigoydu. Ve bu takımlarımızın tekrar tekrar anlatılan özellikli maçları, ağızlardan hiç eksik olmadı. Neden? Çünkü o takımların oyuncuları, sağdan soldan devşirme değildi. Zırt vırt forma değiştirmezlerdi. Çoğu para sözü açıldığında utanır, boş kağıtlara imza atarlardı. Beşiktaş’ın iki ünlü futbolcusu, Şenol ve Birol Fenerbahçe’ye transfer olduklarında çok ayıplanmışlardı. Zaten fevkalade özel durumlar olmazsa, üç büyükler kendi aralarında transfere pek sıcak bakmazlardı.
Son 10- 15 yılda ne oldu? İlkin formalar reklam uğruna renklerini kaybettiler. Siyah-Beyaz formalı Karakartal Beşiktaş kıpkırmızı oldu. Kanarya Fenerbahçe’nin ne sarısı kaldı, ne de laciverti… Galatasaray da öyle; oyuncuları bilmesek hangi takımın Aslan olduğunu zor çıkarır olduk. Ve de ellerine, rüyasında bile göremeyeceği paralar geçen futbolcular, eşlerine, şuyuna buyuna milyon liralık araba alma yarışındalar. Yazık… Birileri onlara ileriye dönük yatırım için yol gösterseler… Bunları niye yazdım? Bir futbolcusunun fiyatı, yenildikleri takımın toptan fiyatından fazla “Büyükler” için… Çünkü seyirci devşirme oyunculardan yeterince uzaklaşmış durumda; onlarla özdeşleşemiyorlar. Siyahı, beyazı, sarışını enternasyonel olduk. Ulusal Takımımızı düşündükçe içim daralıyor. Beşiktaş eline geçen fırsatı Hacı Ağa gibi harcadı. Bizde kaleci yok derken alerji topluyorduk. Savunmayı öğrenemedi takımlarımız derken, gene bozulan bozulana. Bence Beşiktaş’ın Avrupa serüveni enine boyuna ele alınıp incelenmeli. Ve de kitaplaştırılıp, futbol camiasına ulaştırılmalı. Borç batağında yüzen bu dört takımımız ciddi sorunlarla karşı karşıya. Futbolcular bir galibiyetle ne kazandıklarını, bir yenilgiyle ne kaybettiklerini bilmiyorlar. Ve de ekmeğini yedikleri takımlarına neler kaybettiriyorlar, farkında değiller. Yoksa sahada oyunu, bizim gibi, seyirci gibi izlemezlerdi. Umut olarak lanse edilen penaltıcı, 90 dakika içinde kaleye bir şut atamaz mı? İki aydır futbola uzak düşen bir kaleci, böyle bir maça nasıl hazır olabilir? Topu oyuna sokacak hali kalmamış. Kişisel kanım bedensel hazırlıklar kadar, hatta daha çok, psikolojik ve düşünsel hazırlıklara gereksinim var. Ve de öze dönmeye… Özellikle kendi içimizden yetişen teknik direktörlere öncelik tanınmalı. Onlar dışardan gelenlerden daha iyi okuyorlar oyunu. Galatasaray’a gelen İtalyanlar ne bıraktılar borçtan başka? İki yılda bir bek çıkaramayan Bilic’i mi bizimkilerden daha iyi? İstanbul büyükleri devşirme oyuncularla olmuyor. Olsa bile zevk vermiyorlar. Ve derbi? Derbi demeye bin şahit gerek. Doğru dürüst bir şut görmedik.Organize bir akın görmedik. Hakem görmedik. Teknik direktör görmedik. Oyunu okuyabilen bir sorumlu görmedik. Kaleci görmedik. Kaptan görmedik. Sahada disiplin görmedik. Rakibine saygılı oyuncu görmedik. Birbiri ile takışmayan futbolcu görmedik. Takımını rahat bırakan seyirci görmedik. Kısaca derbi görmedik. Çıkış yolu öze dönmek… Bu makale 342 kez okundu Yükleniyor...
|