SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() PARDON!..Dün, uzun zamandır sonuna kadar izlemediğim, izlemeye dayanamadığım bir milli takımı heyecanla izledim. Burak’ın karşı karşıya kaldığı pozisyonu değerlendirememesine ya da Volkan’ın yaptığı hata sonucu topun önce direk sonra Caner'le atlatmamıza kızsamda, ya da Romanya'nın direkten dönen topuyla yüreğim ağzıma gelse de, rakibe verdiğimiz bir iki pozisyon dışında, genelde doksan dakika, pardon doksan beş dakika (unuttum pardon demek yoktu) üstün oynayan takımımızı son dakika da gelen 2. gole kadar büyük bir heyecanla izledim. Fatih Terim'in duruşu, söylemleri, etrafına, takıma kattığı enerji, maçın bizim için olan önemi ya da futbolcuların hangi koşullarda olursa olsun o maçta oynamak, o sahada yer almak istemeleri mi, benim bu heyecanımı daha da arttırdı bilemiyorum; ama bildiğim bir şey var o da milli takım söz konusu olduğu zaman ben duygulanıyorum. Maçtan sonra Fatih Terim’in dediği gibi “Türkiye, bayrak, milli forma denildiği zaman kimsenin mazereti olamaz...”
Avrupa Erkekler Basketbol Şampiyonası, Avrupa Bayanlar Voleybol Şampiyonası, FİFA Dünya Kupası Avrupa Elemeleri derken yoğun bir milli maç süreci yaşıyoruz. Bir sporcunun en büyük hedefidir milli takımda yer almak, o formayı giymek, istiklal marşını hep birlikte söylemek ya da söyletmek...
Ben sporculuğumun en güzel dönemlerini İstanbul'da yaşadım. Öğrendiklerimin bir çoğunu bu şehirdeki insanlardan öğrendim. Lise birinci sınıfta gittiğim İstanbul'da, "insanlar kitap okumalı" diyerek benim önüme birçok kitap koyan Kenan Öner’i, yirmi yaşında sporu bırakacakken “dur daha yeni başlıyorsun" diyen, hatta benim lisedeki Fransızca dersimden geçmeme yardımcı olan Sedat Muratlı hocamı unutmam mümkün değil. Ama ben burada, insanları sevmeyi ve onlara emek vermeyi, bir Beden Eğitimi Dersinin ve Öğretmeninin nasıl olması gerektiğini, sporun bir insanın hayatında ne kadar önemli olduğunu, bunun öğrencilere nasıl aktarılacağını öğrendiğim; konuşması, aile hayatı ve yaşantısı ile bana çok şey öğreten, bana çok şey katan çok değerli hocam Şahin Köktürk’ün dediği bir cümleden bahsetmek istiyorum.
Almanya'nın Bayer 04 Leverkusen bayan hentbol takımı ile İstanbul'da bir maç yaptık ve akşam banquet'de, (kaliteli spor malzemeleri bulmakta sıkıntı çektiğimiz seksenli yıllardı) formalarımızı değiştiriyoruz. Şahin Hocamız da bunu gördü, yanımıza geldi ve bize “Siz o formanın ne kadar değerli, ne kadar kaliteli olduğunu biliyor musunuz? Bu kadar değerli ve anlamlı bir formayı nasıl verebiliyor, nasıl değiştirebiliyorsunuz?” dedi. Gençlik işte… Biz yine de o formaları değiştirmiştik. Ama belli bir yaşa gelince bunun ne demek olduğunu çok ama çok iyi anladım. Hep birlikte "Türkiye "dediğimizde anladım. Hep birlikte istiklal marşımızı dinlediğimizde anladım. Yurtdışından dönüp toprağını öpen insanları görünce anladım. “Bu da benim Almanya ile oynadığımız maçın forması“ diye gösterecek bir formam olmadığı zaman anladım. Dünkü milli maçta giyecek formam olmadığı zaman anladım. Tabii şimdi Şahin Hocamı çok daha iyi anladım...
O yüzden de Enes Kanter’in basketbol milli takımına neden gelmek istemediğini hiç mi hiç anlamadım, anlamayacağım...
Bu makale 482 kez okundu Yükleniyor...
Yorumlar yüklenirken lütfen bekleyiniz...
|