SON DAKİKA
![]() ![]() ![]() ![]() SİZDEN BAŞKASI MUTLAKA VARDIR!..
Kimse her zaman yenilmez ve kalıcı değildir. Koltuklar, pozisyonlar, başkanlıklar, yöneticiliklerin bir gün sonu gelecektir. Önemli olan oralarda iken doğru, düzgün şeyler yapabilmektir.
Ülkemizde bir pozisyona geliş iki türlü olmaktadır. Bunlardan birisi çok özelliğinizin olmamasına rağmen siyaseten, diğeri ise eğitimle, deneyimle, yıllar sonrası gelinen yerlerdir. Siyaseten gelinen yerler kuşkusuz siyaseten de terk edilmektedir. Ama her iki yöntemin pozitif ve negatif yönleri olabilmektedir. Siyaset yöntemi ile gelip iddialı, iş yapıcı ya da iş bitirici denilenlerin çalışmaları bazen çok faydalı hizmetlerin gerçekleşmesini sağlayabilmektedir. Tam tersi, koltuğa oturup, koltuğun ona sağladığı imkanlarla işini yürütmeye çalışanları görmemezlik edemeyiz. Hangisi daha çok sorusu için etrafımızdakilere danışabiliriz. Eğitim ve deneyimle gelinen yerlerde de aslında farklı durum yok. Çok iyi eğitimli ama yönetici özelliği yoksa, içinde bulunduğu kurumlarda sorunlar çıkabiliyor. Yıllarca araştırmalar içinde ol, eğitim-öğretim hizmetlerinde çalış, sonra üst yöneticiliğe soyun… Olmaz mı, pekala oluyor… Ancak hiç umulmadık konularda inanılmaz hatalara yol açabilecek kararlar etrafta uçuşunca, ortaya çıkan tabloya bakanlar, eğitimlilerin de garip hatalar yapabileceğini düşünüyorlar. Bazı kurumlar ister kamu, ister özel sektör olsun bu konuda çeşitli önlemler alıyorlar. Kurumsallaşmaya önem veriyorlar, kurumsal kimlik faaliyetlerine titizlikle uymayı sürdürüyorlar. Aile şirketlerine profesyonel yöneticileri getiriyorlar. Kişisel zenginleşme yerine kurumsal gelişme ve kalkınmayı planlayıp uyguluyorlar. Şunu biliyorlar, kurumlar büyürse, kişiler de gelişir ve büyür. Kulüplerimizde, siyasi partilerimizde, üniversitelerimizde, büyük şirketlerimizde giderek daha fazla profesyonelleşmenin olması gereklidir. Kulüpler normal yönetim kurulları dışında CEO’larla çalışmaya başladılar. Partiler danışmanlarla, Bakanlar yardımcıları ile daha iyi bir hizmet sunmaya gayret gösteriyorlar. Şirketler bu alanda daha agresif oldukları için epeyce yol almış durumdalar. Üniversiteler böyle değil. Rektörler, her ne kadar yönetim kurulu ve senatolar olsa da en az bir Cumhurbaşkanı kadar yetkiye sahipler. Kuşkusuz bu yetkiler yasalar ve yönetmeliklerle çerçeveleniyor. Ama oralarda daha başarılı daha verimli işler yapılabilir. Her şey çok sayıda yayın yapmak mıdır? Çok yayın yapan Üniversitelerin innovasyona olan katkıları nedir? Evet, eğitim, öğretim, araştırma ve bunun üstüne hizmet gereklidir. Ama artık başka işler yapma zamanı gelmedi mi? Bir başka konu ve bence en önemlisi “Benden başkası bunu yapamaz” şeklindeki görüştür. Hiç kimse mükemmel değildir. Herkes herkesin yaptığı işi bir şekilde yapabilir. Uygun eğitim, deneyim ve biraz da siyaset ilâve edilirse neden olmasın? Bunu keman çalmaya transfer edersek; biri keman çalıyorsa diğeri de çalabilir ama asla Paganini gibi olmaz! Ancak belki eline bir stradavius kemanı geçirmiş olanımız varsa onunla bile bunu başarmak imkansızdır. Sonuçta, eğitim, deneyim, sabır, iyi ilişkiler ve insan sevgisi ile harmanlanmış yapı varsa, oradan iyi şeyler çıkabilir. Üzücü bir anlatım sayılabilir ama herkesin şunu bilmesinde fayda bulunmaktadır: “Tüm mezarlar kendilerinden vazgeçilemez denilen insanlarla doludur!” O halde, herkes işine baksın, işini daha iyi yapmaya çalışsın. Çalışırsanız, bir gün birisi gelir sizi bulur. Bakın telefonunuz çalıyor, sizi arıyor olmasınlar? Bu makale 599 kez okundu Yükleniyor...
|