SON DAKİKA
SPOR BİLİM VE FEDERASYON SEÇİMLERİ...
Bu konuda sayısı oldukça fazla konuşma yaptığımı hatırlıyorum. Daha önceki yazdıklarımdan birisini buraya koysam güncelliğini hep koruyor olacaktır. Ama yine de değinmeden geçemeyeceğim…
Gençlik ve Spor Bakanımızın açıkladığı bildirilen bazı haberleri okuyorum: Bakan, federasyon başkanlarının istifalarını istemiş. İstifa eden yok! O kadar çok bilgi kirliliği var ki, hangisi en doğrudur, bunu anlamak çok zor. Neticede yakın süre içinde yeniden federasyon başkanlıkları için seçim yapılacak. İstifa etmelerine gerek yok diyen görüşler yaygın. Ama konuya bir de diğer açıdan bakarsak, istifa eden bir başkan yeni dönemde tekrar başkan adayı olursa acaba hakkında hangi yorumlar yapılacaktır? Doğru mudur bilmiyorum, en çok oy alan 3 adaydan birini Bakan atayacak şeklinde duyumlar da alıyorum. Zaman bize bu konuda bir şekilde gerçekleri gösterecektir…
Başkanlıklar en fazla iki dönem için yapılmalıdır değerli okurlarım. Bir dönem 4 yıl olduğuna göre (Olimpik Oyunlar nedeni ile) bunun anlamı bir federasyon başkanı en çok 8 yıl başkan olarak görev yapmalıdır. Uzun seneler görev yapma sonunda, zaten kulüp ağırlıklı delegelerle başa geçen başkanların son yıllarında iyi faaliyetler yapamadığı görülmektedir.
Seçim mi yoksa atama mı sorusu çok sık gündeme geliyor. Özerk denilmesine rağmen, spor teşkilatı ve liglerde faaliyet gösteren kulüplerin belirledikleri delegelerin oy kullanabildiği sistemde mevcut başkanın görevden ayrılması neredeyse imkansız gibidir. Şu anki tabloda seçim öncesi bir grup delegenin aday gösterme gerekliliği kaldırılmış deniliyor. Bunun anlamı, seçimlerde daha çok adayın boy göstereceği şeklindedir. Ama başkan adaylarında ne gibi özellikler bulunmalıdır konusunda zerre kadar bir açıklama yok!
Bir başka konu, özerk denilen federasyonların sürekli devletten aldıkları bütçelerle faaliyetlerini yürütüyor oluşudur. Özerk federasyonlar, özerkliği, devletin verdiği bütçeyi özerk bir şekilde harcamak şeklinde düşünüyor. Kuşkusuz az sayıda kulübü ve sporcusu bulunan sporlarda destek alınmasını pozitif şekilde değerlendirmek gerekir. Ama yıllarca özerk görünen ve hala devletten sıkı bütçeler alan federasyonların varlığını biliyoruz. Özerk federasyonlar kendi gelirlerini kendileri temin etmelidirler. 1938 yılından bu yana devlet desteği ile geldiğimiz nokta burasıdır. Bir ölçüt aranıyorsa yaz olimpik oyunlarında aldığımız madalya sayısına bakılmalıdır.
Gelelim bilim tarafına.. Her iki taraf birbirinden destek almaktan ısrarla kaçıyor. Akademik taraftakiler bu işleri akademik kaygılarla yapıyorlar. Yapılan araştırmalarda ortaya çıkan bilgiler uygulamada kullanılma şansını neredeyse hiç bulmuyor. Keza uygulamadakiler, spor bilimleri ne yapıyor, benim sporumla ilgili gelişmeler nelerdir, hangilerini ben kendi sporumda kullanabilirim sorusuna hiç başvurmuyorlar.
Spor bilimlerindeki araştırmalar, ülke sporunun ihtiyacı olan alanlarda yoğunlaşmalıdır. Hangi araştırma benim yüksek atlayan bir atletimin 1 cm daha yükseğe ulaşmasını sağlayacaktır? Hangi psikolojik çalışmalar bir futbol takımını primleri konuşma yerine maçları konuşmaya yöneltecektir? Televizyon programlarında kavga görünümlü yorumlar yerine doğru, anlamlı ve yol gösterici değerlendirmelerin yapılmamasında hangi kurum ya da araştırmacılar devreye girmelidir?
Antrenör konusuna gelince durum çok daha sorunlu görünüyor. Antrenörü federasyonlar mı yoksa Üniversiteler mi yetiştirmelidir? Bu soruya optimal cevaplar bulmak zorundayız. Üniversitelerin antrenörlük eğitimi bölümleri bir araya gelmeli yeni hedefler ve boyutlar üzerine bir arama konferansı yapmalıdırlar. Federasyonlar eğer, kendi antrenörümü kendim yetiştireceğim derlerse, Üniversitelerle iyi ilişkiler içinde olmalıdırlar.
Herkesin konuştuğu ama dillendiremediği başka bir tablo var. Olimpiyat Komitesi ve Spor teşkilatı. Bu iki kurum aslında iyi ilişkiler içinde görünüyorsa da aslında açıktan ya da gizliden bir çatışmanın varlığı söz konusudur. Olimpik komiteler kuruluşunda bu yana tüm Dünyada bağımsız olarak çalışırlar. Üyeleri vardır, kendi kuralları içerisinde ilgili kurullarını ve başkanlarını seçerler. Spor teşkilatında ise olay tamamen atamalar şeklinde gelişir. Yönetimler, spor işini en iyi yapacağını inandığı kişileri buralara atayabilir. Ama süreçlerde çalışma ve faaliyetlerin değerlendirileceği çeşitli kriterler olmazsa bu türden görevlendirmelerin bazen başarısız sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz.
Siyasete gelince, en çok bundan şikayet ediliyor. Ancak, son 10 yıl içerinde spora ve spor tesislerine yapılan harcamalar olağanüstü boyutlarda. Bunu kabul etmek zorundayız. Yeni açılan Üniversitelerimizde bile çok şık ve efektif spor tesisleri yapılıyor. Devletimizin bu konuda yaptıklarına herkesin müteşekkir olması gerekir. Bu tesislerdeki tek sıkıntı yönetim ve yönetici zafiyetleridir. Buraların 24 saat açık olması gerekir. Bunların yanında, var olan tesislerin ne kadar kullanıldığı da dikkatle izlenmelidir. Bazı tesislerin hiç kullanılmadığını biliyoruz.
Özetlemek gerekirse, bu yazdıklarımın tamamı için bilimden faydalanmak gereklidir. Hem uygulama tarafı, hem de bilim tarafı bir araya gelmelidir. Bunu sağlayacak tutkal sanıyorum Gençlik ve Spor Bakanlığında bulunmaktadır. Hiç beklemeden iyi bir yol haritası çıkarılmalı, konular masaya yatırılmadan derhal uygulamaya geçilmelidir. Çünkü dikkatle izledim, masaya yatırılan her konu masada kalmış, yoğun bakıma bile gidememiş!..
1- 4 Kasım 2016 tarihlerinde Antalya’da (bu kongre aslında Eskişehir’de yapılacaktı) düzenlenecek olan 14. Spor Bilimleri Kongresinde bu konular umarım tartışılır. Bu tarihe kadar belki de bazı federasyon başkanlıkları seçimi çoktan yapılmış olacaktır. Ama her şeye rağmen eğer gerekli önlemleri almaz ve gerekli adımları atmazsak; sporu sevdirmek, yaptırmak, yaşatmak ve başarılı olmak konusunda bir yüzyıl daha beklemek zorunda kalabiliriz.
Bu makale 354 kez okundu Yükleniyor...
|