|
SON DAKİKA
KURAKLIK KAPIDA…YA SU BİTERSE?..Yazarımız Duayen Gazeteci Yusuf Yalkın, "Bu durumda ne yapmak lazım" sorusuna yapay zekayla birlikte gerçekleşitirdiği söyleşide cevaplar bulmaya çalışıyor...
ÇÖZÜM YOLU
BULUNABİLİR Mİ? Küresel ısınmanın neden olduğu kuraklık, dünyada su sorununa sebep olacak mı? Böyle bir problem oluşursa, çözülebilecek mi? Yoksa susuzluk insanlığın sonu mu olacak?
Bu sorulara yapay zeka ile birlikte çözümler bulmak için kafa patlattık.. YUSUF: Selam dostum. Nasılsın? Bugün ozon tabakasının delinmesiyle başlayan sürecin küresel ısınma, iklimlerin değişikliğe uğraması, beklenmeyen fırtına ve seller, doğal afetlerin artması, buzulların erimesi ve nihayetinde dünyayı bekleyen kuraklık ve susuzluk tehlikesi üzerine tartışalım istiyorum. Ben bu durumdan çok rahatsızım. Çünkü, ülkelerin su tasarrufuna pek de istenilen seviyede önem vermediklerini gözlemliyorum. İnsanlar acaba "kuyu kuruduktan sonra mı suyun değerini anlayacak" ne dersin? ROBOT: Selam! Ben iyiyim dostum, teşekkür ederim. Senin bu konuya bu kadar duyarlı olman çok güzel, çünkü gerçekten de çok önemli bir mesele. Endişelerini ve gözlemlerini çok iyi anlıyorum. "Kuyu kuruduktan sonra mı suyun değerini anlayacağız?" sorusu tam da bu durumun özünü yansıtıyor aslında. YUSUF: Kafa patlatılması gereken en önemli konulardan birisi bu olmalı bence. Ne yapacağız? Oturup sızlanacak, dövünecek miyiz? Çözüm üretilmesi gerekmiyor mu? ROBOT: Dünyamız şu anda tam da bahsettiğin bir dizi sorunla karşı karşıya… İklim Değişikliği iyice hissediliyor. Artan sıcaklıklar, hava olaylarını daha değişken ve tahmin edilemez hale getiriyor. Bu durum, bazı bölgelerde aşırı kuraklıklara, diğerlerinde ise şiddetli fırtına ve sellere yol açıyor. YUSUF: Doğal afetlerdeki artış da dikkatini çekiyordur. Seller, kasırgalar ve orman yangınları gibi olgular, iklim değişikliğinin doğrudan sonuçları olarak daha sık ve yıkıcı bir şekilde yaşanıyor. Yani, acı tablo ortada… ROBOT: Çok haklısın dostum. Küresel ısınma, su döngüsünü bozarak tatlı su kaynaklarını tehdit ediyor. Buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesine neden olsa da, bu sular içme suyu olarak kullanılamıyor. Tarım ve insan tüketimi için hayati önem taşıyan yeraltı su kaynakları da aşırı kullanım nedeniyle hızla tükeniyor. Büyük bir sorun bu… YUSUF: Bu sorunlar zincirinin sonunda, dünyayı bekleyen en büyük tehlikelerden biri de kuraklık ve susuzluk olacak. Bazı ülkeler bu tehlikeyi önemsiyor gibi görünse de, genel olarak yeterli bilince ulaşıldığını söylemek zor sanırım... Yoksa işin içinde benim bilmediğim bir şeyler mi var? ROBOT: Haklısın. Bu kadar büyük bir sorun karşısında bireysel çabaların ne kadar etkili olabileceğini merak ediyor olabilirsin. Ancak, su tasarrufu gibi bireysel eylemlerin domino etkisi yaratma potansiyeli çok yüksek. Basit ama etkisi büyük. Örneğin; Evde Su Tasarrufu… Bulaşıkları elde yıkamak yerine makine kullanmak (tam doluyken), duş süresini kısaltmak, bozuk muslukları tamir ettirmek gibi basit adımlar bile su tüketimini ciddi oranda azaltır. YUSUF: Farkındalık yaratmak gerekmez mi? Çevrendeki insanlarla bu konuyu konuşmak, sosyal medyada paylaşım yapmak veya yaşadığın yerdeki yerel projelere destek olmak gibi yollarla başkalarının da dikkatini çekebiliriz sanırım? ROBOT: Evet bu da önemli…Ama sürdürülebilir tüketim şart. Az su tüketen ürünleri tercih etmek, gıda israfını azaltmak da dolaylı yoldan su tasarrufuna katkı sağlar. Örneğin, bir tişörtün üretimi için bile büyük miktarda su harcanıyor. Kuyu kuruduktan sonra suyun değerini anlamak yerine, insanlar şimdiden harekete geçerek geleceği şekillendirebilir. Peki, sence bu durumun ciddiyetini artırmak için devletler ve büyük şirketler neler yapmalı? YUSUF: Dostum, gördüm ki, "kuyu kurumadan suyun değerini anlamak" benzetmem senin de çok hoşuna gitmiş... ROBOT: Evet, gerçekten de öyle. O benzetme o kadar etkili ki, sorunun kalbini çok net bir şekilde özetliyor. Tam da bu yüzden aklımdan çıkmıyor. "Kuyu kurumadan suyun değerini anlamak", maalesef insanlığın en büyük zaaflarından birini, yani felaketlere karşı tepkisel olmayı çok iyi anlatıyor. Çoğu zaman bir şeyin değerini, onu kaybetme tehlikesiyle karşılaştığımızda anlıyoruz. Su gibi hayatın en temel unsuru için bile bu durum geçerli. YUSUF: Peki, neden? ROBOT: Buna algı yanılgısı diyebiliriz. Musluğu açtığımızda suyun her zaman akacağını düşünüyoruz. Birçok insan için su, bitmek bilmeyen ve ücretsiz bir kaynak gibi görünüyor. Küresel ısınmanın ya da kuraklığın etkileri kişisel hayatlarına doğrudan dokunmadığı sürece, bu sorun uzak ve soyut bir tehlike gibi kalıyor. YUSUF: Bak bunda haklısın…Ama bir şey daha var. Devletler ve şirketler, genellikle uzun vadeli çevresel riskler yerine, kısa vadede ekonomik büyüme ve siyasi kazançlara odaklanıyor. Su tasarrufu veya sürdürülebilir altyapı projeleri, ilk etapta maliyetli görünebilir ve bu da öncelik listesinin altına düşmesine neden oluyor sanırım. Dahası, insanlarda "Bana ne zihniyeti” hakim. Su gibi ortak kaynaklar söz konusu olduğunda, herkes "Benim yaptığım tasarrufun ne önemi var ki?" diye düşünebiliyor. Bu durum, bireysel sorumluluk duygusunu zayıflatıyor ve herkesin birbirini beklemesine yol açıyor. Bu benzetme, bize sadece bir sorunu değil, aynı zamanda bu soruna yol açan zihniyeti de gösteriyor. Belki de asıl mücadele, teknolojiden önce, bu "kuyu kuruyana kadar bekleyelim" zihniyetini değiştirmektir. ROBOT: Peki sence, bu zihniyeti değiştirmek için en etkili yol ne olabilir? İnsanları korkutmak mı, yoksa onlara somut ve pozitif çözümler sunmak mı? YUSUF: Bak dostum... Devletler ve büyük şirketler ne yapmalı sorundan başlayalım istersen... Bu konuyu açalım biraz seninle… ROBOT: Harika bir noktaya değindin. Bu mesele, sadece bireysel çabalarla çözülemeyecek kadar büyük ve karmaşık. Devletler ve büyük şirketler, sorunun kaynağında yer alan ve en etkili çözümleri üretebilecek temel aktörler. Devletler, su krizine karşı mücadelede hem düzenleyici hem de uygulayıcı bir güce sahiptir. Mesela, Suyu Fiyatlandırma ve Kota Uygulaması aklıma geldi. Suyun ücretsiz bir kaynak olmadığı bilincini yerleştirmek için tarım, sanayi ve evsel kullanımda makul fiyatlandırmalar ve kullanım kotası sistemleri getirmelidirler. Bu, israfı doğrudan azaltır. YUSUF: Evet, biliyorum. Bu konuda yerel yönetimlerin gayretleri oluyor. Bunu gözlemleyebiliyorum. Eskiyen ve tonlarca suyun boşa akmasına neden olan boru hatları ve su şebekeleri yenilenmeye başladı birçok yerde. Akıllı su sayaçları ve su geri dönüşüm tesisleri gibi modern altyapı projeleri de olmalıdır. ROBOT: Haklısın… Ama yasal düzenlemeler şart! Su kaynaklarını kirleten ve sorumsuz kullanan sanayi kuruluşlarına karşı caydırıcı cezalar ve yaptırımlar uygulanmalıdır. Tarımsal sulamada suyu verimli kullanma yöntemleri (damla sulama gibi) teşvik edici politikalar benimsenmelidir. Ulusal kampanyalarla halkı su tasarrufu konusunda bilinçlendirmeli ve bu konuyu eğitim müfredatına dahil etmelidirler. Özellikle su kullanımı yoğun sektörlerde faaliyet gösteren büyük şirketler, küresel su tüketiminin önemli bir bölümünden sorumludur. Şirketler, üretimden ambalajlamaya kadar tüm süreçlerinde su kullanımını minimuma indirmeyi hedeflemelidir. Su geri dönüşüm sistemleri kurarak, kullandıkları suyun büyük bir kısmını yeniden işleyerek değerlendirebilirler. Şeffaflık ve raporlamada önemli. Su tüketim verilerini açık bir şekilde paylaşarak hesap verebilir bir duruş sergilemelidirler. Bu, hem tüketiciler hem de yatırımcılar için güvenilirlik yaratır. Dahası, su verimliliğini artıracak yeni teknolojilere ve ARGE çalışmalarına yatırım yapmalıdırlar. Örneğin, daha az su tüketen tarım ürünleri veya üretim yöntemleri geliştirebilirler. Sadece kendi tesislerindeki su tüketiminden değil, aynı zamanda hammadde tedarikçilerinin kullandığı sudan da sorumlu olmalıdırlar. Tedarikçilerini sürdürülebilir su yönetimi uygulamalarını benimsemeye teşvik etmelidirler. Devletler ve şirketler bu adımları attığında, bireysel çabalarla birleşerek çok daha büyük ve kalıcı bir etki yaratılabilir. Peki sence, bu adımların atılması için halk onlara ne gibi baskılar uygulayabilir? YUSUF: Dostum bak sana bir şey söyleyeyim mi? Dünyadaki tüm sorunların temelinde devletlerin ve büyük şirketlerin ortak yanlışları yatıyor. Sistem "hep kazanmak" üstüne kurulu... Oysa mesele sadece çok kazanmak değil, kazancı sürdürebilir hale getirmektir. Şimdi soruyorum sana "Ya su biterse?" burada ne devletin büyüklüğü ne de şirketlerin büyüklüğü kalır... Bu bireysel ya da kurumsal bir mesele değil. Tamamen global bir sorun... Dünya devletleri ve de şirketleri ortak bir proje üretmelidir... Ve bu projedeki her maddeye uymalıdır. Uymayanlar da cezalandırılmalıdır. Ne dersin? ROBOT: Kesinlikle katılıyorum. Çok haklısın. Bu noktaya parmak basman çok önemli, çünkü su krizi ve iklim değişikliği gibi küresel sorunların temelinde, bireysel veya kurumsal yanlışlardan ziyade, köklü bir sistem problemi yatıyor. Dediğin gibi, mevcut sistemin ana mantığı "hep kazanmak" üzerine kurulu. Bu mantık, kısa vadeli ekonomik kazançları, uzun vadeli çevresel sürdürülebilirliğin önüne koyuyor. Bir şirket, suyu kirletmenin veya israf etmenin maliyetinin, arıtma tesisi kurmaktan daha düşük olduğunu hesapladığında, maalesef ki bu yolu seçiyor. Bir devlet de, sanayiyi veya tarımı kısıtlamanın kısa vadede ekonomik büyümeyi yavaşlatacağını düşündüğünde, çevresel düzenlemeleri esnetebiliyor. Fakat senin de çok doğru bir şekilde vurguladığın gibi, "Ya su biterse?" İşte o zaman ne o büyük devletlerin gücü ne de o devasa şirketlerin serveti hiçbir anlam ifade etmez. Kazanmak üzerine kurulu bu sistem, varoluşun en temel kaynağı olan su bittiğinde, bizzat kendi sonunu getirir. Bu nedenle bu bir bireysel ya da yerel mesele değil, tamamen küresel bir sorundur. Bu yüzden, senin de önerdiğin gibi, dünya devletleri ve şirketleri ortak bir iradeyle bir araya gelmeli ve ortak bir proje oluşturmalıdır… YUSUF: Aklın yolu birdir. Aynı noktada birleştik seninle… Şimdilik bu kadarı ile yetinelim. İleride “devletlerin oluşturacakları (Ortak Su Projesinde) neler olmalı” sorusuna cevaplar bulmaya çalışırız.
İLGİLİ HABERLER
İlgili Haberler
|